Dostoyevski ve Leopar

(Başlamadan not: Tüm leopar deseni sevenlerden özür dilerim.)


   Sarıyer-Beşiktaş hattındaki minibüslerde her zaman bir olay olurdu.Her zaman büyük çaplı olaylar beklemezdik ama olaysız bir günümüz geçmezdi.Belki de ben böyle düşündüğüm içindi.Gayet rahat diğer hatlarda da aynı şey olabilirdi.Metrobüsle giden biri; "Aynı şey bizim de başımıza geliyor bacı " dese karşılık veremezdim.Fakat o gün gördüğümü her zaman göremeyebilirdim.
 
   Oysa yolculuk gayet güzel gidiyordu.Yanımda kitabımı benimle birlikte okuyan adam bile vardı.Eksik hiçbir şey yoktu.Ama sanki bütün minibüs başka bir şey arıyorduk.Çünkü hepimiz bir yolculuğun bu kadar iyi geçmeyeceğini biliyorduk.Kendi aramızda konuşabileceğimiz bir şey olmalıydı.Evet.Hepimiz bunu arıyorduk.Hepimiz bir aksiyon olsun istiyorduk.
   
    Kapının açılırken çıkardığı o ses ile (bkz.dıpısss) bakışlarımız kapıya yönelmişti.Çok heyecanlanmıştık.Derken onu fark ettik.Aramıza yeni biri daha katılmıştı.Ama bu başkaydı.Adeta kudurmuştuk.Belki de dışarıdan bizi görenler bizi ayıplıyordu. Umurumuzda değildi.Aradığımız eksikliği bulmuştuk.Aramızda bir leopar vardı.Ben dahil hepimiz ona bakıyorduk.Ve bakılmak leoparın hoşuna gitmişti.Böylesini ilk defa görmüştüm.Tepeden tırnağa tam bir leopardı.Bunun hakkını veriyordu.Fakat bir insan nasıl bu kadar dönüşebilirdi ? Yoksa bu gözlerimin oynadığı bir oyun muydu? Yol uzun olduğu için bunları düşünecek vaktim de çoktu.

   Ne dinlediğim müziğe ne de okuduğum romana kendimi verebiliyordum.Dostoyevski onu bir leopara tercih ettiğimi görse kahrolabilirdi.Ara ara bunu düşünerek kaldığım yerden devam etmek ve kitabımı yanımdakine de okutmak istiyordum.Fakat bunun için artık çok geçti.Leopar beni ele geçirmişti.Tek istediğim beni son durağa kadar esir etmemesiydi.

   Saçındaki tokasından ayakkabısına kadar aynı desene sahipti.Fakat bunu neden yaptığını anlayamıyordum.Belki de leoparları çok seviyordu.Sevgisini böyle gösteriyordu.Fakat bu ihtimalin gerçek olması için etrafımdaki diğer hayvanseverleri de böyle görmeliydim.Çevremde kanatlı birini henüz görmemiştim.Kaldı ki kendim de kedi,köpek vb.şeklinde giyinebilirdim.Bir ön koltukta oturanlardan birinin ;"Şimdi moda böyle." dediğini duydum.Sahiden böyle miydi? Moda hayvan gibi giyinmek miydi?Ona sorsam "Bana yakışanı giyerim." derdi. Belli ki biri ona olayın bu boyutunu anlatmamıştı.Kötülüğünü de istiyor olabilirdi.Böyle düşününce ona acımaya başlamıştım.

   Kaç dakika olmuştu bilmiyordum ama henüz bir şeyler meydana gelmemişti.Diğerlerinin de bir hareket beklediğini anlayabiliyordum.Onlar da benim gibi leopar gelene kadar ilgilendikleri ne varsa bırakmışlardı.Bir minibüs dolusu zavallıdan başka bir şey olamazdık.Minibüs iyice dolmaya başlamıştı.İnsanlar şoförün arkada var olduğunu iddia ettiği boşluğa doğru ümitsizce ilerliyordu.Bense en arkada yayılmış oturuyordum.Düzene karşı gelmek isteyenler isyan etmeye gayret ediyor ama içlerine içlerine homurdanmaktan öteye gidemiyorlardı.Ama leopar öyle değildi.Olmamalıydı.Bunu bakışlarından anlamıştım.Hepimiz sussak bile o konuşmalıydı.

   National Geographic Wild kanalındaki bir belgeselin içinde gibiydim.Hareketlerini dikkatlice izliyordum.Etrafında olması gerekenden fazla insan vardı.Hareket edemiyordu.Huzursuz olduğunu anlamıştım.Çünkü o leopardı.Özgürlüğü kısıtlanamazdı.Her an saldırabilirdi.Başka leopar arkadaşlarını çağırabilirdi.Bize -eğer bir şey olmayacaksa - eğlence çıkabilirdi.

   İnsanlar minibüse doluştukça görüş alanımı kapatıyorlardı.Ve bu beni rahatsız ediyordu.Orada herhangi bir olay meydana gelse göremeyecektim.Bu aynen film ara vermeden çişinin gelmesi gibi bir şeydi.Çünkü o zaman tuvalete gitmek zorunda kalırsın ve filmin kilit noktasını kaçırmış olursun.Zaten o noktadan sonra gelişen olayların hepsi o kaçırdığın yerle ilgilidir.Leopar oflayıp duruyordu.İyice huysuzlanmıştı.Birisi o anda "Sakin ol kızım sakin ol guud görl guud görl  " diye başını okşasaydı sakinleşebilirdi.Anladım ki beklediğimiz an gelmişti.Dostoyevski'nin Ezilenler romanını tekrar açtım.Onun da bu anı görmesini istiyordum.Boş yere onu bıraktığımı düşünmemeliydi.İstediğimiz şeyler oluyordu.Leopar homurdanıyordu.Bu homurdanmaların şikayetlere dönüşeceğini anlamıştım.Ama yanılmıştım.Şikayetler gelmeden leopar insanları eze eze inmişti.Bizi  birleştiren o ses şimdi ayırıyordu.(bkz.dıpııssss)Korktuğum başıma gelmişti.O anda ne olduysa görememiştim.

    Kitap ortağım bana dönüp;"Acaba ne oldu?"diye sordu."Bilmiyorum" dedim.Ne olduysa ortak da görememişti.Bir önümde oturanlar "Kadın haklıydı ama" diyordu.Ona kadın demelerini biraz yadırgamıştım.Çünkü o leopardı.Sonra herkesin fısır fısır konuştuğunu gördüm.Olan olmuştu.Çişim gelmiş ve filmin kilit noktasını kaçırmıştım.Leopar gitmişti.Ve böyle bir şeyi bir daha göremeyebilirdim.

    Kafamı kaldırdığımda Beşiktaş'a gelmiştik.Elimdeki kitaba baktım.Daha bir sayfa bile okumamıştım.Sanki Dostoyevski beni azarlıyordu.Utanmıştım.Ortak kitabıma bakmıyordu.Ben leopara bakarken kim bilir o bu sayfaları kaç kere okumuştu.Ben istediğimi elde edememiştim.Leopar kimseye saldırmamıştı ama Dostoyevski amacına ulaşmış gibi gözüküyordu.